YOLUMUZ NEREYE

Sokak röportajlarını severim. Çocukluğumdan beri hep bir ilgim vardır. Toplum olarak ne biliyoruz, nasıl bakıyoruz hayata, araştırıyor muyuz, söylenen her şeye nasıl inanıyoruz. Hep merak konusu olmuştur bende…

Geçtiğimiz günlerde kanalın birinde ''Sokağın Nabzını Tutma'' adı altında bir röportaj programı izliyorum. Sıradan mikrofonun uzandığı her bireyin cevap verebildiği bir program.

Sorulan sorular öyle sorular ki; Türkiye'nin yüzölçümü ne kadardır, Maraş ili hangi bölgede yer almaktadır. Peygamberimiz Hz. Muhammed'in mezarı nerede, İslamiyet tarihinde kaç halife vardır, Kudüs nerede, İstiklal Marşımızı kim yazdı, ç harfi ile başlayan üç tane il sayabilir misiniz, beş duyu organımız nelerdir gibi bunlara benzer sorular.

Sorulan sorulara net bir cevap verebilen olmadı desek yerinde. Türkiye'nin yüzölçümünü doğru bilen olmadı. Maraş ilini Doğu Anadolu bölgesinde bilenler, Marmara bölgesinde olduğunu iddia edenler, Peygamberimiz Hz. Muhammed'in kabri Mekke'de diyenler. İslamiyet tarihinde dört Halifeyi sayamayanlar, Hz. Adem ve Hz. Yusuf'u halife yapanlar. Kudüs'ü Arabistan da bilenler hatta Kıbrıs'ta sananlar,''Ç'' harfi ile başlayan üç ilimiz hangileridir sorusuna Çankırı,Çorum ve Çaykur Rize diye cevap verenler… Beş duyu organımıza dişimizi ve parmaklarımızı ilave edenler. İstiklal Marşımızın şairine cevap vermek için uzun uzun düşünenler vs. saymakla bitmiyor sorularda cevaplarda…

Bu memleketim insanının aynaya yansıyan basit bir tablosudur aslında. Okumuyoruz(!) demiştik ya. Yaşamanın sadece nefes alıp vermekten ibaret olmadığını bilimsel açıdan ciddi anlamda bir eğitime ihtiyacımız olduğunu belirtmekte fayda var. Tarihimizi dizilerden öğrenir hale gelmişiz.

Sorgulayabiliyor muyuz hiç; son dönemde ne hale geldik. Komşu komşuya küsmüş, çıkar ve menfaat her şeyden önce gelmiş, çevremize karşı kindar bir toplum olmuşuz. Aslında farkında bile olmadan. Komşumuza, çevremize bakış açımız değişmiş, kendimizden olmayanı dışlamışız, yetmezmiş gibi bin kalıp uydurmuşuz üstelik… Huzursuzluk, bencillik hat safhaya ulaşmış, heyecan, umut yok olmuş, yarınımızdan endişe duyar hale gelmişiz. Kapımızın dışında olanlardan bihaber olmuşuz.

İşsizlik artmış, yükselişi durdurulamayan Dolar ve Euro üzerine kurulmuş olan bir düzende geçim derdi başını almış gitmiş. İş yerleri kaçak-ucuz mülteci kamplarına dönüşmüş, kadın cinayetleri, tecavüzler artmış ve korku üzerine kurulu bir dönemi yaşar olmuşuz…

Bir kanser hastası genç kızımızı dilenci gibi görmüşüz sadaka vermeye kalkışmışız. Sonrada kanser hastası olduğunu yardım istediğini belirttiği halde duyarsız kalmışız… Sonrasında ibadethane yaptırarak sevap işler duruma gelmişiz….

Yüreği bir karınca incindiğinde sızlayan, komşusu açken tok yatmayan bir toplum olmaktan uzaklaşmışız.

Yaşadıkça yolumuz nereye dersiniz…

Her şeye rağmen birlikte huzur içinde yaşayacağımız güzel günlerin özlemiyle…

Yüreğinizden umut eksik olmasın…

07/06/2018

Hakan SAMUT